Perşembe, Eylül 20, 2018

Paris, Barcelona, Madrid, Toledo & Lisbon (1 - Gezi planlaması)

Jay Jay'in bir şarkısı var:

Milan, oh! madrid, chicago, paris
I searched and I searched again
I turned around to see if you were looking back
I saw your eyes and fell in love
I cought a glance of heaven but was thrown away
So now my quest is search the world for you...
Hüzünlü bir şarkı, bu yazı da bu şarkı gibi biraz. Hüzün kısmını da sizin hayal gücünüze bırakıyorum (ahaha çünkü ben çok eğlendim)

Bu harita benim avrupada gezindiğin yerleri işaretliyor. (Kaldığım otelleri de işaretliyorum ki aradan zaman geçtiğinde nerede kalmıştım, nasıldı vs hatırlatıyor. Bir daha gidersem diye..) (Haritada Afrika, Asya ve Ortadoğu yok)

Yani Jay Jay gibi arıyorum ama hala bulamadım. (O da bulduğunda başkasına kaptırdığını anlamış zaten. Belki bulmamak bu anlamda daha iyidir. Hem ne derler: "Yol hedeften daha tatlıdır.") 

Paris'e 3. gidişim. Burada yazdıklarım bu üç gidişin toplamıdır. Paris'e bir defa iş için, bir defa gezmek için ve sonuncusunu da vizemi Fransadan aldığım için gittim. Aynı ülkeden vize aldıkça daha uzun sürelerle veriyorlar. O yüzden bu gezinin de baş durağı Paris oldu. 

İnternette amaçsızca gezinirken bir reklam beni bir yere, o başka bir yere ve o da bir yere gönderince kendimi Avrupadaki tren yollarına bakarken buldum. Nerden nereye, kaç saatte vs. Bilinçaltımda Elektrik Makinaları hocam sayın Prof Dr İlhami Çetin'in hızlı trene nasıl bir heyacanla bindiğini anlatması da var tabiki. Sonrasında baktım ki şöyle bir rotayı (hem de ayık kafayla?) çizmişim:

Paris --> Marsilya (Deep Blue firminin etkisi) --> Barcelona --> Madrid (Annem Hakkında Her Şey) Toledo (bir arkadaş gör yahu dedi) --> Lisbon
Hali hazırda proje yöneticisiyiz ya, bu işi tam bir proje olarak değerlendir Banu dedim. Kapsamı netleştir, bütçeyi belirle, zaman planı yap, ay bir de utanma baseline al dedim. Hepsini de yaptım yahu...

Sonra ne oldu, Döviz fiyatları tavan yaptı! Mörfi al sana baseline dedi. Şanslıydım, yol için dövizlerin büyük bir kısmını önceden almıştım. O yüzden yaklaşık olarak başta planladığım bütçemi az çok korumayı başardım. Beni zorlayan kredi kartımın limiti oldu ama onu da bir şekilde nasıl çözebileceğimi keşfedince yol boyunca hiç sıkıntı yaşamadım. 
Kredi kartı limitim çok minik. Döviz bir anda çok artınca otelleri rezerve ettiğim anda benim limit doldu. Bankadan yükseltmesini istedim ama son dakika limit yükseltmesi yetişmedi. Benim kart, eğer farklı para birimi ile ödeme yapılırsa, o para biriminden hesap varsa önce oradan düşmeye çalışıyor (yani TL ye otomatik çevirmiyor) Böylece eğer önceden alınmış bir dövizim varsa oradan ödeme yapabiliyorum. Bunu kullanarak ara ödemeler yaptım ve böylece gitmeden önce tüm otellerin parasını ödediğimden orada sadece yol ve günlük alışverişim kaldı. Yine hesapta döviz bıraktım ve oradan internet buldukça ara ödeme yapıp, kredi kartımı rahatlattım. Böyle bir konuda zorlanan olursa belki bir işine yarar diye de anlattım bunu...

Bu kadar yeri gezmek için 3 hafta zaman ayırdım. Kurban bayramı, 30 Ağustos resmi tatili ve sonrasındaki haftayı birleştirebilince hayatımda 3 hafta ilk defa izin kullandım. İlk gezi planımda Cumartesi yola çıkış ve yine Cumartesi dönüş vardı. Planlamayı yaparken bir excel tablosu oluşturdum. Şuna benzer bir şeydi:

Gün / Yol / Otel / Bütçe

Bunları rezervasyonlardan önce yapmak gerekiyor. Böyle giriş çıkış günlerini doğru şekilde seçebildim.

Otel rezervasyonlarını booking.com sitesinden yaptım. Önce plan için tabiki ya iptal edilmeli seçenekli olanlardan seçtim ya da araştırma yapmak için kullandım. (Bugün yapacak olsam tatilsepeti.com'u kullanırdım. Çünkü Türk Lirası üzerinden ödeme ve taksit imkanı var)
Tren için de önce internette aramalarda çıkan bir siteden yapacaktım ama satın alma sırasında siteden şüphe duydum. İnternette yorumlarını aratınca pek çok turistin bu siteden sorun çıktığında destek alamadığını gördüm. Bunun üzerinde gezgin sitelerini daha da karıştırdım ve Renfe diye bir tren şirketine yönlendirdiklerini anladım. İspanya'ya çok gitmiş, iyi bir İspanyolcası olan arkadaşıma sordum ve o da orada yaşayan arkadaşlarına danıştı. Meğer Renfe bizim TCDD gibiymiş. Yerel tren işletmecisi, Paris - Barcelona biletimi oradan gitmeden önce aldım. (SNCF de Fransa'nın yerel işletmecisi) Diğer biletlerimi oradaki gişeden alırım diye erteledim. Çünkü bir hata olursa başa çıkamam diye çekinmiştim. Ama gitmeden almak daha iyiymiş. 

Bu arada ilk bilet alacağım yeri iptal ettiğim için Marsilya'yı aradan çıkarmış oldum. Bunda tabiki biraz da artan döviz kuru, yorgunluk faktörü ve bilinmezlikten çekinme de var. Böylece yolcuğum 4 gün daha kısalmış oldu. Toplamda 18 günlük bir geziye dönüştü.18 gecenin 17'si otelde 1 tanesi de trende gece yolculuğu şeklinde geçecek gibi planladım ve tüm otel rezervasyonlarımı bitirdim. 
Otelleri seçerken şehir merkezinin ortasından seçtim, böylece şehir içinde rahatça yürüyerek her yere gidecebilecektim. Tren garları da şehir merkezinde oldukları için otellere çok hızlı ulaştık. Tüm otelleri, tren istasyonlarını, otele yakın marketleri ve gidilecek yerleri haritada işaretledim ve haritaları telefonuma indirdim. Böylece data kullanımı olmadan orada google maps'i rahatça kullanabildim. 

18 gün, bolca hareket ve trenler... Bavulu nasıl oluşturmalı. Uzun süreli hava durumunu öğrenmek için sitelerde gezindim. Yanıma pratik, yıkaması kolay ve kullanması kolay eşyalar seçtim. Bir adet kabin tipi bavula hepsini de sığdırmayı başardım. Tabiki burada avantajlarım yaz sezonunda gittiğim için kıyafetlerim ince ve hafif, sıcak olduğu için tişörtlerimi yıkayınca kuruması kolay olacağı ve geçmiş tüm tecrübelerde aslında orada neye ihtiyacın olacağını biliyor olma... Sonuçta dağ başı değil, bir şeyler mağazalardan alınabilir zora düşülürse. Bu arada Fransa da ve Ispanyada çok güzel çamaşırhaneler var ve 3,5 EU civarında bu çamaşırhanelerde çamaşırlarınızı yıkayabilir ve kurutabilirsiniz. Mahalle arasında bunları rahatça görebiliyorsunuz.

Tüketme ihtimalim yüksek olan şeyleri de yine Türkiye'den götürdüm. Kuru meyve ve kuruyemişler de buna dahil... Dönüşte bunların hiç biri benimle geri de gelmedi. Su için gerektiğinden fazla para harcamamak için iki tane suluğu Migrostan tanesi 3,5 TL ye aldım. Bunlar biraz idare ettiler ama çok kötüydüler, bunlardan almayın. Dönerken bunları da çöpe attık. (Büyük boy su alıp, bunlara dağıtarak yanında taşıyabiliyorsun. Daha makul bir fiyata geliyor)

18 gün için yanında tabiki nakit de taşımak gerekiyor. Ama tren yolculuklarında insanların sıklıkla soyulduğunu duymuştum. O yüzden de bunun için bir araştırma yaptım. Tişörtünün içinde durabilecek, ince, su geçirmez, boyundan ve belden bağlı bir para çantası oluşturduk. Annem eliyle dikti aslında, ama piyasada satılan buna benzer şeyler var. 

Uçak bileti Paris, Atlas Global (en makul fiyatlısı) dönüş Lizbon, Türk Hava Yolları (en makul fiyatlısı) Taksit imkanları da var hem ;)

Böylece planlamam bitmiş oldu. Planlamaya seyahatimin başlangıcından 1,5 ay önce başlamıştım. Yabancı bir ülke için en az bir ay önceden uçak ve otel rezervasyonlarını bitirmekte fayda var. Son dakikalar çok pahalıya mal oluyor. En güzeli de değişmeyecek tarihler ve saatler için almak, böylece neredeyse yarı fiyatına geliyor.

18 Ağustos - 4 Eylül 2018 gezisi başlasın!

Cumartesi, Temmuz 22, 2017

Fas Geceleri... (17 - 21 Mayıs Casablanca & Marrakesh)

Hiç planlı değildi vallahi. Ucuz yurtdışı turlara bakıyordum. Öncelik tabiki vizesiz olanlardaydı. Yıllar önce bir arkadaşımız ucuz olduğu için Tunus turuna gittiğini söylediğini hatırladım. Baktım Tunus yok ama Fas var. Ucuz mu, aslında hayır; ama nedense kendimi sıcak Afrika gecelerinde düşünmeden edemedim. Üstelik başka bir kıtaya ilk gidişim olacak, ilk defa da bir okyanus görecektim! Daha ne olsundu!

Ülke haliyle sıcak bir bölgede. O yüzden giderseniz yazın ortasını tercih etmeyin. Mayıs mükemmeldi!

Ülkenin kullandığı alfabe latin alfabesinin dışında olunca yalnız gitmeye gerçekten çekiniyorum. O nedenle tura sadık kaldım. Toplam tur bedeli kişi başı 750 EU'ya geldi 5 gün için. Aslında bunun büyük bir kısmı THY uçak bileti. Onu düştüğünüzde tura verdiğiniz para makul oluyor. THY dışında daha ucuz olan Royal Air Maroc var ama turlarda uçuş saatleri biraz kötü saatlerde, Sabiha Gökçen Havaalınından ve tur süresi daha kısa...

Türkiyeden sadece Casablanca'ya uçuş var. Casablanca beyaz evler demek. Fransızlar koymuş adını. Ünlü filmden adını biliyorsunuzdur. Amma velakin filmle alakası yok. Film Hollywood'da stüdyoda çekilmiş. Adet yerini bulsun diye Rick's diye bir kafe var. Filmdeki kafe olmadıktan sonra gitmenin ne anlamı var diyerek gitmedim.

Ülkede Fransızca akıcı konuşuluyor. Üstelik resmi dili Fransızca! İngilizce ile de hiç sorun yaşamazsınız. Fransızların şehirciliği ülkeye bir biçim vermiş, anladığım kadarıyla da Faslılar da bu durumdan memnun ki değiştirmemişler.

Parası dirhem (DH). 10 Dirhem, 1 EU ediyor. Çevirmesi rahat olduğu için Euro'yu rahatça kullanabiliyorsunuz. Paranızı çok dirheme çevirmeyin, 50 - 100 EU çevirerek başlayın. Her yerde makul bir şekilde çeviriyorlar. Dönüşte exchangelerle boş yere uğraşmanıza gerek yok.

5 saatlik uçuştan indikten sonra ilk olarak Casablanca şehrini gezdirmeye başlıyorlar. Yanımızda bir otobüs şöförümüz ve bir de yerel rehberimiz var.


Şehir bir sahil şehri, pek ilgi çekici yeri yok. Çarşıyı gezdik biraz ama Sultanahmet size emin olun daha çekici gelecektir. Oradaki kafelerden birinde oturup, hem havayı koklayıp hem de ilk Naşnaşımızı içtik.

Şehirde gezdirdikleri yerlerden biri muhteşem bir mimarisi olan karakol. İzin alınarak giriliyor. mini bir avlusu, alçıdan oymaları ile çıldırtıcı bir güzelliği var. Burada her şey küçük küçük ayrıntıları ile işlenmiş. Minik minik bir güzellik yaratmışlar.

Ve tabiki Atlas okyanusunun kıyısındaki ünlü cami: Hasan II camisi. Krallarının adı Hasan, Muhammet vb. 2, 3, 4, 5 olarak gidiyor. Örneğin havaalanın adı Muhammet 5...



Şehir gezisinden sonra otele geldik. Akşam yemeği sonrası da otelimiz sahil kenarında olduğu için sahil boyunca yürüdük, oradaki kafelerde oturup Naşnaş (sütlü kahve), nane çayı veya dondurma yiyebiliyorsunuz. Casablanca futbol takımı biz oradayken şampiyon olmuş, o yüzden sabaha kadar coştular, biz de onların coşkusuna katıldık.

Oteller genel olarak iyi değil, kendiniz gitmek isterseniz 5 yıldız tercih edin ve 4'ün altına düşmeyin. Oda, sabah kahvaltısı ve akşam yemeği veriyorlar. Otel yemeklerinde aradığınızı bulamazsınız ama dışarda da her yerde yemeyin. Özellikle sıcak arttıkça tehlike de artıyor. Güzel restoranlar var gitmeden önce internetten yerlerini mutlaka işaretleyin. Burada bolca göreceğiniz arıların basmış olduğu tatlıcılar. Benden öneri açıktan pek bir şey yemeyin...

İkinci gün otobüsle Marrakech'e geçtik. Yol epey var, yanlış hatılarmıyorsam 3 - 4 saat kadar sürüyor.

Marrakech'in kendi havaalanı var. Oldukça da büyük bir havaalanı aslında. Geçen yıl iklim değişikliği konferansı Marrakech'de yapılmış. Konferans nedeniyle şehrin altyapısı, yollar vs hepsi düzenlenmiş. Marrakech toprak rengi bir şehir ve Fransız şehirciliği burada da etkili. Ülkedeki belirli alanlarda kat yüksekliği sınırlaması var. O yüzden yatayda bir şehir görüyorsunuz.

Yves Saint Laurent'in evini ziyaret ettik. Küllerini bahçeye dağıtmışlar. Değişik güzel bir bahçeydi. Yoğun kaktüs ve değişik bitkilerle doluydu. Buranın adı Marjorelle Gardens olarak geçiyor.

(Fotoğraf benim değil, şuradan alıntıdır: http://sanbruno3.files.wordpress.com/2009/02/marjorelle-gardens-5.jpg) 

Otelimiz oteller bölgesi diye geçen bir yerdeydi. Fena sayılmazdı. Yine sabah ve akşam yemekleri servisi bulunuyor. Her ikisi de vasat. "Ülke ciddi anlamda hayvancılıkla geçiniyor, yemekleri ile ünlü nedir bu eziyet" diye sızlanırsanız otel yemekleri sizi yanıltmasın. Otel yakınında bir market bulun. (Carrefour buldum ben) Peynirimi istediğim gibi gidip oradan aldım. Gerçekten güzel ürünler var. Carrefour'da poşet vermiyorlar. Bir bez torbayı ayrıca almanız ya da yanınızda çanta getirmeniz gerekli. Alışveriş yapacaklar için dikkat! Suyu marketten alın. Turist olduğunuzu anlayında 4 5 katı fiyatına su satıyorlar. Aslında her şey için geçerli, mümkün olduğunca fiyatı kontrol edin. (Bir küçük su yaklaşık 1 Eu)

Marrakech'in en turistik yeri Unesco kültür korumasına da girmiş olan Jemaa el-Fna meydanı. Burası devasa bir meydan. Yılan oynatıcıları, satıcılar, yemek satıcıları... Sultanahmet'in eski hallerine benziyor aynı.


Hava sıcak olduğundan gündüz yukardaki resim gibi boş. Akşama doğru kalabalık artıyor. Hatta çılgın bir kalabalık oluyor. Polis turistleri korumak için alarmda ama yine de siz cebinize çantanıza dikkat edin. Fotoğraf makinasının objektini tuttuğunuz yere de... Fotoğrafımı çektin diyerek sizden zorla para istiyorlar...

(Bu da gece hali. Fotoğrafı ben çekmedim. Aldığım link: https://bitesizedtravel.files.wordpress.com/2012/10/p1100363-2-1024x575.jpg )

Bu meydanın arkada tarafında kapalı çarşıya benzeyen ama çok daha küçüğü bir pazar var. Aynı Sultanahmet! Hatta orada satılan ürünlerin aynısı Türkiye'de var. Hatta bir kısmı Türkiye'de üretilmiş. Paşabahçe bardakları alıp o kadar yol taşımayın derim.

Şehir gezisi sırasında baharatçılara da sokuyorlar. Buranın kendine has bahatı Harissa, bir tür acı biber. Baharatçı kendi kozmetiklerini de gayet güzel dille satıyor da, ilginizi çekiyorsa bakabilirsiniz.

Taksi kullanabilirsiniz ama pazarlık edin. Önceden hiç bir şeyin parasını vermeyin. Bu ülke pazarlık üzerine ayakta duruyor.

Şehir gezisi olarak genelde eski şehri gezdiriyorlar. Yanılmayın, modern ve devasa bir şehir var. Akşam yemekleri için oraya geçebilirsiniz de... Bir yerel bir tur şöföründen yardım aldık ve gece bizi güzel ve otantik bir restorana götürdü. Canlı müzik ve hatta dansöz bile vardı. İşte o zaman Fas yemeklerini gerçekten tadabildik. Turun götürdüğü yerlerin yemeklerinden medet ummayın, çoğu kişi yemekleri yiyemedi.

Turist Cazibeleri

Turun da extra olarak düzenlediği 3 aktivite var. Bakarsanız siz de internette aynı aktivitelerin yerel turlar tarafından yapıldığını görebilirsiniz.

Chez Ali --> Şe Ali diye okunuyormuş

Buna gitmedik. Benim toplu halde gidilen yerlere karşı artık geliştirmiş olduğum bir yargım var. Hiç bir şeye benzemiyorlar. Turun satış fiyatı 70 EU, yerel turlarda 35 Eu'dan 50 EU'ya kadar aynı etkinliği bulabilirsiniz. Yerel şöförümüze sordum bize 50 EU dedi misal...

Atlas Dağları Turu

Atlas dağlarının eteklerine götürüyorlar. Burada Berberi köylerini görebiliyorsunuz. Bri de tajin kaplarında hazırlanmış yemekleri ikram ediyorlar. Bu tur otobüsle değil, 4*4 araçlarla yapılıyor. Çok beklentiniz olmasın.

Biz buradan dönüşte şöförümüzü yoldan çıkardık ve bizi bir yere götürdü. Dağda bir otel, gerçek Fas'ı hissettiren ve 3 kat özenle toplanmış eşyalar. Buradan halı aldık ama burada da bayıldık!
Bu Berberi alfabesi



Essaouira

Bu gezide yine Marrakech'e  3-4 saat uzaklıkta bir yere gidiliyor. Haliyle git gel epey sürdüğü için şehrin tadını almak mümkün değil ki bence en güzel tur buydu.

Bu turda yolda kooperatiflerde durup Argan Yağı alabiliyorsunuz. Bazen şanslıysanız keçileri de ağaçta görebiliyormuşsunuz ki ben göremedim.

Deniz kenarında nefis bir kasaba. Gezmesi dolaşması ve havası çok keyifli. Aşık oldum resmen. Burann bir diğer özelliği Mazı ağacının (Thuya) köklerinden yaptıkları ahşap işleri. Mazı ağacının kendisine has bir kokusu var. Eve getirdiğinizde sizinle birlikte Fas'ı da getirmiş oluyorsunuz. Mutlaka alın.

Burada yine bir hata yaptık ve yerel rehberin önerdiği bir restorana gittik. Çok da mutsuz olduk. Sakın rehberleri dinlemeyin!

Burada denize giriliyordu. Casablancada deniz dalgaları çok güçlü olduğu için denize girilemediğinden deniz kenarına havuzlar yapmışlardı. Burada insanlar denize giriyordu ve sahil çok güzeldi. Duş yok ne yazık ki, o yüzden günübirlik gelip girmek istiyorsanız duşu unutun. İşte burası benim ayaklarımı okyanusa soktuğum yer oldu.

Genel notlarım:

- Pazarlık şart
- Turistleri dolandırmak isteyen çok. Aldığınız şehin fiyatını bilin.
- Polisler çok önlem alıyor ama meydanda falan cizdanınıza dikkat edin.
- Fas'lılar kafalarına göre takılmayı, sıra dinlememeyi falan seviyorlar. Havaalanına erken gidin. Çünkü karmaşa hakim.
- Dönüşte ayakkabıları çıkarttırıyorlar. Ama uçağa 1,5 litrelik su alıp, uçakta abdest de almaya çalışıyorlar. Ne biçim bir havaalanı güvenliği!
- Havaalanında kuyruklar bitmek bilmiyor.
- Ülkenin her yerinde sigara içiliyor, havaalanında içilmiyor. İçenler tuvalete gidip gizli gizli içiyorlar. Yasağı koyan, uygulatmayan ve görmezden gelenlere maşallah! Hatta komik bir diyalog; ablam sigara içer. Bir görevliye nerde içiliyor diye sorduk, bize kenarı gösterdi. Nasıl yani diyip anlamadık. Çok steril olmuşuz.

Yine gideceğim ben! Bu defa turla değil ve Essaoira'da çok daha fazla zaman geçireceğim!

Perşembe, Nisan 27, 2017

Alacakaranlık Kuşağı - Tiyatro Oyunu

25 Nisan akşamı bir Ataşehir Watergarden'da Das Das tiyatrosunda bir oyundaydık.

Das Das'ın salonu güzel, geniş. İçeri girince bir alt kata iniyorsunuz ve orada sizi geniş bir alan karşılıyor. Biraz fazla gri bir alan. Salonda yükselen bir platformda. Oyunu böyle izlemek gerçekten güzel, diğer gittiğim özel tiyatrolar gibi küçük bir mekanda sıkışıklık hissi yaratmıyor.

Oğuz Utku Güneş'in senaryosunu Twilight Zone serisinden uyarlamış. Bizi çocukluğumuzun TRT ekranlarına taşıyan; o tuhaf, komik, şaşırtan ve tedirgin eden kısaca "neler oluyor yahu" dediğimiz günlere götürüyor. Oyunculuk son derece başarılı.

Ne yazık ki Das Das'da sadece iki gün vardı. İstanbul'a yeniden gelirse kaçırmayın!


http://tiyatrolar.com.tr/tiyatro/alacakaranlik-kusagi 

• Yazan-Yöneten: Oğuz Utku Güneş
• Yönetmen Yardımcısı: Ayşegül Tekin
• Işık Tasarımı: Ayşe Ayter
• Kostüm Tasarımı: Eftal Sayım
• Dekor Tasarımı: Ceren Yılmaz
• Oynayanlar: Çağdaş Tekin, Melina Özprodomos, Doruk Şengün, Ayşegül Tekin, Oğuz Utku Güneş
• Reji Asistanları: Çağlar Dere, Özlem Alpözü
• Ses Operatörü: Çağlar Dere
• Işık Amiri: Kenan Kılavun
• Ses Amiri: İlker Toğay


Çarşamba, Mart 15, 2017

Burçin Büke - Parmakların Tuşlarla Dansı

13 Mart'ta sevgili Yeşim güzel bir organizasyon yaptı, Yeşim, Mert ve ben bir araya gelip Kadıköy Süreyya Operasında Burçin Büke'yi dinledik. Öncesinde tabiki TEGV günlerini anmadık desek yalan olur. Bir kaç kulak çınlatmış olabiliriz.


Benim için Süreyya Operası bir ilk oldu yine. Girişteki güvenlik ekibinin organizasyonsuzluğu olmasa mekan bayağı tatlı bir his bırakabilirdi ama bu beceriksizlik hafızamda çoktan yer etti bile.

Boş verin güvenliği, Burçin Büke süperdi! O nasıl parmaklar öyle, o nasıl bir kendini adamadır... Nefis bir şeydi

İki Yakanın Bir Araya Gelememesinin Hikayesi - Batı Yakasının Hikayesi

5 Mart'ta ilk defa Zorlu'da bir gösteriyi izledim. Salon güzelmiş, kendini sahneye yakın hissediyorsun. Aslında abartırsan sahne tozu yuttum bile diyebilirsin.




Batı yakasının hikayesi... Bu pek eski konulu müzikal Trump'ın gölgesinde (Trump Tower değil, hayır) insana olduğundan daha fazla ırkçı geliyor. Hele ki "Puerto riko'da üstüste yaşayan insanlar pis, nefis Manhattan!" diye bağırırlarken! Bilmiyorum izlerken küçük Emrah, Seren Serengil versiyonu yoksa daha iyi mi ne diye düşünmedim desem yalan olur...

Bunları boşverdim ve Kötülüğün Sıradanlığı kitabını sipariş ettim. Evet, ırkçılık falan çok sıradan şeyler...



Pazartesi, Şubat 27, 2017

Kedi Günlükleri: Ben Muhteşem Bir Hastabakıcıyken

Ben müthiş ilgili, alakalı bir kediyim. BAA hastalanır, yatakta yatarken hop göbeğine zıplarım. Zaten o da sık sık hastalanır. Değmeyin keyfime. Sonra bakarım ona, ne de olsa hasta bakıcıyım. Bana öyle diyor BAA, yine bakıyorsun bana diye. Bazen yalıyorum elini, alnını falan...

Geçen Cuma baktım hala yatıyor. E bende yatıyorum. Normalde onun kalkıp, giyinip bir de çıkarken başımı mıncırması lazımdı. Yapmadı. Bunun üzerine merakla kalktım mama kabında ne var araştırdım. Kumlarımı dağıttım. Aaa baktım hala yatıyor. Bir patimi koydum yüzüne, BAA konuşalım istersen dedim. Nedir böyle hasta bakıcılığıma güvenip güvenip hastalanmalar! Patimi öptü yumuşadım hemen.

Sonra o evdeki kaşık düşmanı geldi. Neymiş mııırrr mırr mış. Gösteririm sana mırı falan dedim. Yatak benim! İşte böyle BAA'nın hastalığından hemen yüz buluyor. Kuyruk havada yatağın etrafında dört dönmeler.Yatağın üzerinde gazete görmüş gibi kıhladım hemen.


Cumartesi, Ocak 21, 2017

Haberim yokmuş gibi çek pampa!

Bugün gittim ve kendime bir selfie çubuğu aldım. Çoğu kişi için bir nevi mutluluk çubuğu. Benim için o denli abartı bir his yaratmasa da bir süredir almayı düşündüğüm bir aletti. Tabi gün içinde bir yerde unutmayı da ihmal etmedim. 

Cep telefonlarına yeni yeni kamera girdiği günlerde insanların çılgınca kendi fotoğraflarını çekmelerini fark ediyordum. Çoğu kişi tabii ki bunu yakınlarına göstermiyordu. Bu biraz bana saçma gelse de insanları kendi çapımda yargılamayı pek sevmem. Sonra zaman içinde aslında bunun biraz da faydalı bir uğraş olduğunu da fark etmedim desem yalan olur. Bence insanın kendi fotoğrafını çekmesi bir farkındalık yaratıyor. 

Kendim için fark ettiğim, normal durduğumu sansam da yüz ifadem bezgin, sıkkın veya yorgun bir ifade yansıtıyormuş. Bazen gerçekten yorgun olduğum içindi. Ama bunu insanlara hissettirmek istemiyordum. Çünkü bunu kendileri ile ilgili olarak algılıyorlardı. Bunu nasıl yenebileceğimi çalıştım. Bugün hala bu konuda çok başarılı olamasam da en azından dudaklarımın ucunu yukarı doğru kıvırmayı kendime hatırlatabiliyorum. Yorgunum ama bu senden değil, kansızlıktan ve metabolizma yavaşlığından ey dost! İşin doğrusu hayatımda oldukça iyi bir fark yarattı.

Az önce bir konuyu araştırırken haber sitelerinden birinde internet fenomenleri ile ilgili bir yazı vardı. Merak edip sayfalarını inceledim. Yüz binlerce takipçileri var. Diğer insanlara ilham veriyorlar, o yüzden bu denli popüler oluyorlar. Yaşadıkları hayatları, daha doğrusu hayatlarından sadece bir fotoğraf karesi ile ilham veriyorlar. 

Lider diye onu peşinden takip edenlerin olduğu kişiye deniyor. Bazı beyaz yakalı yöneticiler kendi kendilerine bu sıfatı yakıştırsa da aslında, lider dedirten onun adımlarının takipçileri... 

Şöyle bir durumu Türkiye'de görmek gerçekten ilginç olurdu: Bu fenomen olanlar basit bir yayınla belirli bir günde  insanları toplayıp; atıyorum ağaç dikmeye getirseler veya başka bir şey, toplumun işine yarayacak bir aktiviteyi tetikleseler... Bu gerçekten mümkün olabilir mi?

Perşembe, Ocak 05, 2017

CRR Caz Orkestrası - Yeni Yıl Konseri

Yeni yıla güzel bir giriş! Elif Çağlar, Tolga Salman ve Nail Yavuzoğlu şefliğinde  CRR Caz Orkestrası. 


İyi ki yapmışım dediğim etkinliklerden biri oldu! Yine olsun, yine gidelim