Perşembe, Nisan 13, 2006

maymun soyu

durmuşum. elimde yo-yom. "şap şap" diye ses geliyor elime her çarpışında. durgun ve soğuk bakışlarım var. onu seyrediyorum can sıkıntısı ile. konuşuyor hiç durmamacasına. biliyorum az sonra yanıma gelecek, bu hiç tanımdağım hakkında bir hayat hikayesi dinleyeceğim. evet evet onunda kedileri varmış, yok ya kediler iyiymiş ama. solucan besliyormuş, asıl dert ondaymış. sinek üretme çiftliği kurmuş ama japonlara satamamış. annesi varmış birde, dünyayı dar edermiş. kimin annesi etmiyor ki diyeceğim. sesim bozuk çıkacak.

belki hiç dinlemem bile. hatta bir ara sözünü kesip çarşamba gecesi olacak olan konserden bahsederim. sonra bir an dururum, onun kim olduğunu unutuveririm. şaşkınca bakarım yüzüne, o da ona aşığım sanır.

şap şap sesi geliyor yo-yonun. bir kedinin sinirle kuyruğunu sallaması gibi. sıkıyorum, elimde tutup yo-yoyu. pörç diye çıkıyor, sıvının içinde başı boş salınan göz. altı yaşındaki çocuğun dikkatini çekiyorum. yanıma çağırıyorum onu. bahane, vallahi bahane.

eğiliyorum kulağına, "söyle bana, bunu beğenecek kadar kaç defa çektin?" ağlar mı, yok yok ağlamaz. yanakları kızarır, eliyle ağzını kapar, annesinin eteğinin altına saklanır. bende yapardım. ablam bu yüzden tüm kamyoncuların gözdesi olmuştu.

üzerimde cascavlak bir turuncu olmalı. ben bir trafik levhası olayım, az önce çalınmış, park edilmez yazsın üzerimde kocaman.

duvara oturuyorum. tıpkı bundan 15 yıl öncesi gibi. tamamlayamadığım her şey gibi. kendi kendime söz vermeyi kararlaştırıyorum, tamamlayamadığım her şeyi listeleyip, yatağımın karşısındaki dolabın üstüne, "günaydın bebek" yazısının altına yazacağım.

annem benim zararlı olduğumu söylüyor. ona göre dolaptaki rokaların uçlarını kemiriyormuşum, kısa zamanda yumurtlayarak çoğalıyormuşum, saksılardaki suyunu içtiğim için çiçekleri kurutuyormuşum. bulsaymışım bir çocuğu yutacak kadar büyük boğa yılanı boğazım varmış. keşke bir taksim - topkapı otobüsü yeseydim. bir akşam gezmesinde, komşunun yumuşak kızıyla gezerken.

şu sabahtan beri etrafta dönen adamın Allah bilir aklından ne fanteziler geçiyordur. ama anlatamadığı için ne sığ diyordur ona orgazm olmayı bilmez karısı. o da çift kişiliklidir belki. yok yok o üç kişiliklidir. ulaşmaya çalıştığı o kızlara yaklaşırken, beceriksiz asalak. diğer kendi gibi hanzo arkadaşlarının yanında sütü kesilmiş küfürbaz, dünyayı ters çeviren. karısının yanında yataktaki başarısız salyangoz. kendi kabuğu da yoktur ki sığınacak.

yo-yom tekrar elime çarpıyor. şap, şap. küçücük elimden tuttuyor en sonunda. ama tuttuğunu hissetmiyor bile. iktidarsız bir de bu ellerim biliyorum. yine seviyor olmalı beni, görmezden geliyor. omzuma yaslanıyor yürürken. çadır direkleri gibi yürümekten ben mesut, o da mesut. etraf şaşkın.

Hiç yorum yok: