Pazar, Temmuz 08, 2007

Yaşamdan bir kaç notum var

Bugün hüzünlü değilim. Belki yaşadıklarım hüzünlü olsana der tadında ama değilim yine de... İnattan da değil...

Mezuniyet törenimizi yaptık. MBA'yi bitirmenin sevinciyle ve sevgili bölüm başkanımız Beyza Oba'nın yönlendirmesi ile bundan sonra bilgiyi her yere ve her ihtiyacı olana taşıyacağız. Peki! Güzel fikir.

Öte yandan işe birini alırken önce Bilgi Üni'li olanı seçeceğiz. Ona da peki! Güzel fikir.

Hayatımda ilk mezuniyet törenimdi, kep giydim, hem kepimi de eve götürebildim. Fotografda çektirdim boy boy. (Sonra edit edince koyarım) Bir tane bile izleyicim yoktu. İçimden :) işte budur senin hayatının özeti dedi bir ses. Doğru yalnızlığımdan o kadar memnunum ki, hayatımda hiç bir zaman bir izleyicim olmayacak.

Okulda bazı tatsız olaylar nedeniyle samimi olup da, sonra uzlaşarak görüşmeyi kesme kararı aldığımız eski bir arkadaşı gördüm. Ayrılırken elini uzattı. Kafamda binlerce defa o insanla samimi olmadan küs kalmama kararı almış olsam da, bunu yapamadım. Kendimi ittim ona doğru gideyim diye ama, bedenim öylesine direndi ki... Hatta elim bile bu itişe karşı koyacak şekilde gerildi. Bir kaç defa kendimi ittim konuşmak ve ona doğru yürümek için ama gidemedim. En sonunda başımı sallayarak oradan uzaklaştım. Kendimle ilk defa inatlaştım ve kendi inadımın büyüklüğünü gördüm. Demek ki dedim içimden nasıl bir kırılmışlık ona karşı ki affedemiyor bunu...

Her neyse yine de onunla veya başka herhangi biri ile "küs" olmak istemiyorum. Bir daha görmesemde bu şekilde olsun istemiyorum. Numarasını vs sildiğim için arkadaşımdan tekrar alıp mesaj attım. Dürüstçe bu şekilde davranacağımı kendimin de beklemediğini, ona küs olmadığımı söyledim. Hayatta başarılar diledim bir de üzerine...

Bu hala affedemediğimin bir göstergesi mi? Neden affedemediklerimi üzerimde taşımaya devam ediyorum?

Daha da korkunç bir soru var aslında. İşlerin bu raddeye geleceğini bile bile bu kapıları neden açıyorum? (Bunu kendimi yargılamak veya suçlamak adına yazmıyorum. Davranışlarımın bütünüyle kendimi seviyorum çünkü. Hatalarım ve doğrularımla!)

Şimdi patlamasını beklediğim yeni bir yanardağ daha var. Yani yeni bir vaka daha.

Sorguladığım şey, bunun nedeni:
* Ben mi bu insanları kendim için özel olarak sınıflandırıp, onlara farklı davrandığım için oluyor bu olaylar. Yani onlara iyi davrandığımı zannedip aslında çileden mi çıkarıyorum?
* Yoksa onlar zaten böyle kişiler ve ben bunları görmezden geliyorum.

Aslında her ikisi birden sanırım... Ama yine de kimseyi gereksiz yere çileden çıkarmak istemem. Bunun ne kadar etkisi olduğunu ölçemiyorum.

Akşamına ise ofisten sevdiğim bir arkadaşımın düğünündeydik. DJ'in azizliğine uğradık, bir göbek bile atamadık! Ama gelin kızımız çok güzeldi! Onlara bir ömür boyu mutluluk diliyorum yine buradan da!

Dönüşte yolda tuhaf karmaşık şeyler düşündüm. Çok uykum vardı ve yolsa uyumamak için kendime telkinde bulunmak zorunda kaldım. Çünkü bazı şeyleri silince hayatımdan tutan (ablamın deyişi ile) çivilerim kalmadı. Sanki uyursam da bu çok normal bir şey gibi geliyordu. Araba kazalarını düşündüm, içindeki insaları. Kaza geçirip hayatını kaybettiğini bildiğim tüm insanları. Tuhaf bir soğukkanlılıkla yaptım bunu hem de...

Aslında her şeyin bu raddeye geleceğini Cuma gününden tahmin etmeliydim. Bir arkadaşımın eski bir hastalığının nüksetme olasılığını öğrendiğimde. Neden bilmem bu olay beni çok etkiledi...

Tüm bu tuhaf koşullara rağmen hüzünlenemiyorum. Çünkü artık bünyem hüznü reddediyor.

Hiç yorum yok: