Çarşamba, Ekim 05, 2005

her telefona sen çık...

Sadece yazarken yaşayabiliyorum. Geriye kalan zamanda ne yapıyorum pek hatırlamıyorum. Sadece bazen birinin elimden, kolumdan tutup bir yerlere çekiştirdiğini söyleyebilirim.

Yine de bir kitap yazamam, ya da bir bütünü oluşturamam. Hiç bir hikayenin parçasıymışım gibi hissetmiyorum. Anekdotlar ise bana göre çok kısa ve sığ kalır. Kendime en azından bu kadar saygı göstermeliyim diye düşünürüm.

Yazarken yaşayabildiğimi düşünüyorum aslında. Bunu da ne kadar hissedebildiğimi bilmiyorum.

Hissedebildiğim zamanlarsa seyirlik zamanlarım. İnsanların birbirlerini severken seyredince hissediyorum, kan akıyor sanki diyorum. Mesela ellerinin arasına alıyor yüzünü de yavaşça okşuyor yanaklarını. Ya da sevgiyle öptüğünü görüyorum. Pek güzel görüntü bu benim için. Bir filmden de bu kadar hoşlanmamın nedeni bu olabiliyor. Mesela filmde sevgi dolu bakıyor ya o kadın, ya da anlayışlı. Bense bir pestil gibi serivermiş kendini karşısında.

Ya da anlatıyor ya o kitapta ne çok sevdiğini onu, ne çok beklediğini. Gerçekten mi diye soruyorum kelimelere, onlarda bana evet biz yemin ederiz diyorlar.

Tüm bunlar dışarıdan bakıldığında aslında.
Tüm bunları başkası anlatıyor gibi dinlendiğinde aslında.
Her şeyi benimle birleştirdiğinde ise.
Aslında tek son söz senin söyleyeceğin "bana ne?"
Benimse sana cevabım "zaten bir farkın yok ki!"

Hiç yorum yok: