Çarşamba, Ekim 05, 2005

neden geldin?

Bunca zaman sonra neden geldin?


Hayır, ağlamıyorum. Sadece yağmur yağıyor ve ben ıslanıyorum. Düşündüğün gibi bir şey değil artık sana karşı içimdeki. Yani bir zamanlar belki öyleydi, ama artık değişti. Tıpkı hayat gibi o da kendi evrimini yaptı içimde.

Hatırlar mısın, seninle karşılaştığımdaki beni? Ben çok hatırlayamıyorum doğrusu. Kendime karşı hep zayıf oldum, zayıf iradeli ve zayıf hafızalı. Tamam, tamam aslında hatırlıyorum. Aslında ben o zamanlar 86 kilo olan bi yuvarlak toptum. Yokuşun hemen altında otururduk. Ben hiç bir zaman ayaklarımı kullanmaya gerek duymadım ve arabalarda bana korna çalmadı.

Bu yüzden beni sevdiğini söylediğinde, gerçekten çok şaşırdım. O kadar şaşırdım ki bu söz üzerine sana aşık olmaya karar verdim. Hele de bana yumuşak davranınca o zaman sana aşıkta oldum. Sen Jack Lemmon filmlerinden fırlayıp gelmiş, kısa zamanda filizlenmiş, yalnız gecelerde kavrulmuş bir ihtiyacın, bir fantezinin gerçek haliydin.

[Kendimi sevilmeyesi bir şey olarak görmemin tek nedeni şişman oluşum değildi elbette. Sadece pek çok nedenimde en çok göze çarpanıydı. Ve bu gözler çokta haksız değildi çarpılmakta.]

Sonra sana da dedim ya sen gerçekleşen en büyük düşümdün. Yalan değildi. Ama samimi de değildi.

Sonra bir gün gittin.

Gittiğin için senden öyle nefret ettim, öyle nefret ettim ki... Aylar boyunca boş gözlerle etrafa baktım ve gidişini tekrarladım durdum içimden. Sana karşı olan sevgimi ölçtüm biçtim içimden. Bir yanım onu bu denli sevmedin ki dedi, öteki tarafımda içimdeki acıyı hiç açıklayamadı. Öylesine canım yandı ki ne daha önce yaşadıklarım, ne de fiziksel bir acının bununla kıyasalanır bir yanı vardı. Bugün durup düşünüyorum da, bu kadar çok acı çektiysem nasıl yaşadım diyorum. Sanırım bir parça da abartıyorum.

Yokluğun öylesine acıydı ki, benden götürmeye başladı. Aylarca yiyemedim, içemedim, gülemedim. Sadece yürüdüm. Sahilde yürüdüm, ana caddede yürüdüm, taksiden indim yürüdüm, arabada babamla kavga ettim yürüdüm, otobüste sıkıntı bastı yürüdüm, benim patron beni kovaladı işten yine yürüdüm. Sonunda nasıl oldu anlamadım iki ayda kendimi buldum 50 kiloda.

Yokluğun beni de götürdü kendimden.
Yokluğunun nefretini attım attım ben kilolarca.

Zaman geçti, sen küllendin. Gidişin unutulmaya başlandı. Başkaları geldi ve gitti defalarca. Ben alıştım. Biraz hırpalandım, oldukça yüzsüzleştim. Kendimi kandırmışım dedim hayallerle, sonra baktım ki tümden kandırılmışım. Okuduklarım, bildiklerim, inançlarım ve hayallerim sadece basit saçmalıklar üsüne kuruluymuş.

Hayatı saçma buldukça yiyerek tüketmeye karar verdim yine. Paranın alabileceği her şeyi yemeğe karar verdim. Yedim, yedim ve yine yedim. 75 kilodayım, daha da olabilirim farkındayım. Zaten ne önemi var ne kiloda olduğunun. Tüketim yani yok etmek en büyük hedefken, gerisini kim düşünür?

"Hayat bir köşesinden tükeniyor eminim. Peki ama şimdi sen niye geri geldin? " dedi hızlıca silkindikten sonra rüyasından....

------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

bugün eve dönerken yağmur yağdı. açık radyoda, açık şemsiye isimli programda fransız şarkıları vardı. hava da alaca karanlıktı.

Hiç yorum yok: