Cuma, Aralık 28, 2007

Karga


Bu da altzine'de yayınlanan diğer yazım.

Her şeyden ve herkesten önce kendine ait olmayı başarabilen kırmızı başlıklı, kül renkli, pamuk prensesin eşsiz hikayesidir bu.

Onu o kadar çok sevmişti ki, bunu kendine bile itiraf edememişti. Bazen şaşkınlık duyardı bundan, bazen de reddederdi sessizce. Onu o kadar çok sevmişti ki tüm görünenleri beyni anlayabilirken bile kabullenememişti. Bu yüzden de çok acı çekmişti.

Her kadını seven bir adamı sevmek onu olgunlaştırmış mıydı? Belki en doğrusu: herkesi okşayan adamı sevmek onu olgunlaştırmıştır. Ya da bundan önce: inanılmaz sevgisinin ağırlığını tek başına, zayıf kollarıyla kaldırmaya çalışmak onu güçlü kılmıştır.

Ya da rüyasında gördüğü o karganın söylediği gibi: "Neden bu kadar üzgünsün?"

O da: "Çünkü çok yalnızım"

Derken bile onun dışında çevresinde kimseyi istemediği içindir. Onu öylesine çok sevmişti ki tüm kusurlarını örtmüştü sevgisi. O ki pür-i pak bir melekti gerçekten.

Yine de sevgisinin tüm o ayak diretmesine rağmen, zamanla istemeyerek bile olsa, bu pembe sis aralanmaya başladı. Önce sesler duyuldu, huzursuz edici. Karga (kızın annesi karganın adını La Fontaine koymuştu bile çoktan) onu tepeden seyrederken, o hem yalnızlığıyla, hem sevgisiyle hem de sevgisini yok etmek isteyen her şeyle savaşmaya başlamıştı bile. Kim kazandı? Kimse kazanmadı, zaman gerçekleri ortaya koydu sadece. Sonra görüntüler de çıktı sislerin arasından.

Pembe sisin üstüne sağanak bir yağmur olarak yağdı, onun kabul etmediği tüm gerçekler. İşte şimdi, sislerin arkasında duran o herkesi seven adam, tüm çıplaklığıyla, hatta üzerinde herkesin el izleriyle durur bir haldeyken ortaya çıkmıştı bile.

Çok üzüldü. Ama artık acısız bir üzüntüydü bu. O, onu öyle bir yere koymuştu ki içinde tüm bunların olabilirliğine şaştı. Sonra artık o kendinden geçmiş vücudu alıp sarstı; "Seni hâlâ sevmek istiyorum. Benden çok uzakta bile olsan lütfen bu olma. Kendine zarar vermeni görmek istemiyorum" dedi. Adam baygın gözleri ve tanımazlığıyla baktı, kim olduğunu bile anlamadığı bu kişiye; "Üzgünüm, böyle olmasını istemezdim" dedi, hep dediği gibi.

Doğruldu. İçi acıyarak da olsa adamı bulduğu yerde bıraktı. Burası kendisinin ait olabileceği bir yer değildi. Yürüdü. Yürüdü ve düşündü. Birden bire tüm o acılardan sonra içinde bir ferahlık hissetti. Bastığı yeri ve tatlı yaz rüzgarını hissetti yüzünde. Yürümeye devam etti. Yanında duran ve kalbinin sıcaklığını hissettiği her şeye sarıldı. Onlar da ona sarıldı. Ağıt bir şenlikle sona ermişti işte.

Karga gülerek uzaklaştı. Annesi kargaya gider ayak bir peynir parçası da vermişti.

"Ben bugün kendimle çok huzurluyum" dedi.

"Artık nereye ve kimlere ait olmadığımı biliyorum" diye iç geçirdi içinden, parlak sarı tüylü kedisini okşarken

Hiç yorum yok: